Sayfalar

16 Ocak 2010 Cumartesi

*Küreselleşme*


KÜRESELLEŞME TANIMI VE ATEŞLEYİCİ FAKTÖRLER:Küreselleşme, en basit tanımıyla para ve malların dünya üzerindeki hareketliliğinin artmasıdır. Robertson, globalleşme sürecinin coğrafi keşifler, güneş merkezli evren teorisi, dünyanın ilk haritasının yapılması, böylece Yer’e ilişkin ilk genellemelerde bulunulması ile başladığını belirtmiştir.
Bugünden bakıldığında Robertson’a hak vermemek mümkün değildir, globalleşme süreç ve eylemlerinin birkaç yüzyıldır sürdüğü görülmektedir (Aslanoğlu, 1996). Küreselleşme yeni bir kavram değildir, onu son 20 yıldır üzerinde bu kadar yoğun olarak yazılıp çizilir yapan 1980’lerin başından beri yaşanan gelişmelerin yarattığı “hız”dır. Bu gelişmelerden küreselleşmeyi ateşleyen üçü, üretim, ulaşım ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerdir.
Üretim teknolojileri geliştikçe pazar ihtiyaçları büyümüş, gelişmiş sanayi ülkeleri pazarlarını dünya çapında genişletme arayışına girmişlerdir. Üretimler ise ücretlerin düşük olduğu, işçilerin olabildiğince az organize oldukları ve devlet desteğinin en yüksek olduğu ülkelere diğer iki teknolojik gelişme aracılığıyla kolaylıkla kaydırılabilmiştir.
Ulaşım teknolojilerindeki gelişmeler malların hareketliliğinin artmasındaki en önemli etkendir. Ulaşımın hızı artarken, maliyeti düşmektedir. Avrupa’da büyük kentlerin birbirine demiryolu ağlarıyla bağlanması gibi dev projeler sonucunda zaman-mesafe matrisleri çok büyük bir hızla değişmektedir.
İletişim teknolojileri diyince akla ilk gelen kelimeler, bilgisayar ve internet olmaktadır. 1980’lerin sonlarına doğru Commodore 64’lerin hızla yayılışı unutulmaz. Bu makinalardaki 64 sayısı, 64 K anlamına gelmektedir. 64 K, bellek büyüklüğünü ifade eden bir sayıdır. Bugünün teknolojisiyle karşılaştırılırsa 6 sayfalık bir Word dosyasına eşdeğer olan bu sayı artık komik karşılanmaktadır. 15 yıl gibi insanlığın teknolojik gelişimi karşısında çok kısa kabul edilebilecek bir zaman diliminde kaydedilen bu ilerleme, küreselleşmenin altyapısını oluşturmaktadır. İnternetin kullanılmaya başlanması ve yaygınlaşması bilginin akış hızına çok büyük bir ivme kazandırmıştır. En basit anlamıyla kütüphane ve kitap kavramlarından uzaklaşılmış, veriler elektronik ortamda saklanabilmeye başlanmıştır. Paranın akışı açısından ise, dünya borsalarında internet üzerinden işlem yapabilmek 1990’ların sonlarıyla gelen bir yeniliktir. Küreselleşmenin ekonomik boyutundan söz edilirken tekrar üzerinde durulacağı gibi, kredi kartları, internet ticareti gibi kavramlarla tehlikeli bir sanal ekonomiye gidiş hızlanmıştır.

*Türk Bayrağı*

Türkiye

   Osmanlı zamanında ve kurtulus savasinda soylenen, sehitlerimizin kanlarının uzerine gokyuzundeki ay ve yildiz vurunca Türk bayrağı ortaya çıktı anlatimlarinin yaninda soyle de bir kac konu var;
Orta asya'daki ve islam'dan onceki Türklerin dini olan şamanizmdeki en buyuk Tanri,gök tanri idi ve bunun yansimalari olarakda ay,yıldız ve gunes kabul ediliyordu. Bu üç öge ile ilgili olarak Türk tarihi,mitolojileri ve resmi olmayan tarihlerinde bazi olaylara da rastlanmaktadir... Oguz han'ın ilk dogan üç cocuğuna bu isimleri verdigi, Osman bey'in ruyasinda hilal seklinde ay gördügü, bunu onemli ve bir isaret kabul edip Osman ogullarinin bu hilal'i kullanmasina karar kildigi bilinmektedir.
Ayrica 10.yuzyil civarlarinda Türklerin islamiyet'e gecisi sonrasinda da,hilal'in islam dinince cok kabul gormus bir simge olmasi da etkili olmustur.
Günes sembolunun ise bazi Osmanli donemlerinde sancak ve bayrak icerisinde kullanilmis oldugunu da hatirlamakta fayda var..
Kırmızı'nın ise, tarih boyunca savaşan Türklerin sehitlerinin kanindan alindigini dusunmekteyim..
Şuandaki bir cok Türk devletinin,kırmızı rengi bayraklarda görmesekte ay ve yildizi kullandigi malumdur..
Son iki cumleyi tamamlayan bir iddia belki de, Türkler ana yonleri belirlemek icin renkleri kullanirlarmis;

kuzey=siyah, guney=beyaz, dogu=gok mavisi, bati=kirmizi seklinde..
buna örnek:Belki de en batidaki Türk uygarligi Türkiye oldugu icin zemin kirmizi olmustur.. kim bilir..

11 Ocak 2010 Pazartesi

*KADINLAR*

Kadınlarda Çekiciliği Yok Eden Hareketler
   Ben farkında bile olmadan yaptığımız hareketler yalnızca erkeklerin gözünde değil, toplumda da hoş görünmememize ve yanlış anlaşılmamıza sebep olabilir. İşte kadınların asla yapmaması gereken hareketler ve dikkat edilmesi gereken konular:
-Asla ağzınız açık bir şekilde sakız çiğnemeyin. Ağzını aça aça sakız çiğneyen kadınların görünüşlerini göz önüne getirin..
-Ter kokusu bir kadını sadece erkeklerden değil toplumdan da uzaklaştırır. Artık ter kokusunu önleyen deodorantlar son derece ucuz ve duş almak da en fazla 5 dakika zamanınızı alacaktır.
-Yemeğinizi yavaş yiyin. Sanki önünüzden kaçıran varmışcasına hızlı lokmalarla yemek hem nahoş bir görüntü ortaya çıkaracak hem de sizi açgözlü biriymiş gibi gösterecektir. Üstelik hızlı yemek kilo aldırır.
-Arkadaşlarınıza ve sevgilinize sürekli hayalinizdeki düğünü anlatmayın, özellikle beyaz atlı prensinizi... Dost meclislerinde evlilik meraklısı evde kalmış kız imajınızdan bahsedilmesi hoş olmaz değil mi?
-Tırnaklarınızı yemeyin. İlk dikkat çeken yer ellerinizdir. Kimse tırnakları bakımsız, biçimsiz bir kadının elinin tutmaktan hoşlanmaz.
-Her yerde, her zaman fazla kilolarınızı, yaptığınız rejimi anlatmaktan vazgeçin. Bu kendinizle barışık olmadığınız düşüncesini uyandıracaktır. Sofraya oturduğunuzda yemeğin kalorisinden değil, lezzetinden bahsetmeniz hem sizin o yemekten keyif almanızı hem de fazla kilonuz olsa bile bununla barışık olup hayatın tadını çıkarabildiğinizi gösterecektir.
-İçinde rahat edemediğiniz kıyafetler giymeyin. Her ne kadar korseler, daracık miniler, rengarenk stilettolar sizi daha seksi gösteriyorsa da, giyinirken içinde raat edebileceğiniz bir tercih yapmanız size hareket kolaylığı sağlayacak ve sürekli "acaba nasıl görünüyorum?" düşüncesini kafanızdan atıp kendiniz gibi olmanıza sebep olacaktır.
-Durmadan kendinizi anlatmayın. Kendinizi negatif bir şekilde asla yansıtmayın. Megaloman bir bakış açısı sonunda yalnızlık getirir. Karşınızdakini dinlemek ve odaklanmak ise saygı...
-Rahat oturamayan, yerinde duramayan, devamlı kıpırdayan bir görüntü çizmeyin. Karşınızdakini hal ve tavırlarınızla yormayın. Soğukkanlı ve sağduyu hareket edebilmek her zaman önemlidir. Kısacası biraz "cool" görünmenin kmseye zararı olmaz. Tabii cool olacağım derken de derin dondurucuya dönüşmeyin.
-Gereğinden fazla duygusallaşmayın. Her durumda gözünüzde akmaya hazır bir gözdamlası olmasın. İhtiyacı olan kadın olmaktansa güçlü kadın olmak daha iyidir.
-Ön yargılı davranıp antipati toplamayın. Kimseye veya hiçbirşeye başlangıçtan artı veya eksi puan vermeyin. İlk defa karşılaştığınız olaylar ve insanlara karşı nötr olun. Zamanla fikir sahibi olup ona göre ilişkilerinizin ve beğeni düzeyinizin sınırlarını belirleyin.
-Yüzünüz veya sivilcelerinizle oynamayın. Elleriniz gün içinde nerelere değiyor? Sonra da kalkıp o ellerle yüzünüzle oynuyorsunuz. Mevcut sivilceye eklemek üzere en az üç minik arkadaş daha... Üstelik sivilceyi yok edeceğim diye uğraşrken iki misli kızarmış ve büyümüş bir sivilce daha...
-Onun yerine günlük cilt bakımınızı aksatmamaya özen gösterin. Yine de belli dönemlerde oluşan sivilceler için ise sadece sabredin. Kısa zamanda yok olacaklardır.

Trabzon-Rize;


         
   Türkiye’nin en güzel bölgesi olan Karadeniz doğasıyla, insanların sıcaklığıyla, yöresel müzikleri ve yemekleri ile gerçekten muhteşem bir şehir.Yeşilin her tonunun göz kamaştırdığı Trabzon ve Rize kentlerimiz kesinlikle herkesin görmesi ve havasını soluması gereken yerler.Bölge o kadar farklı ki hava kapalı iken veya yağmur çilerken çok rahat denize girebilir tatilinizi en iyi şekilde değerlendirebilirsiniz.Şehrin en dikkat çeken kısmı halkın Trabzonspor aşkı,halk o kadar sevdalı ki takıma hemen hemen her aracın arkasında,her esnaf dükkanı’nın vitrinin de ve Trabzon’un meydanın da Trabzonspor’u temsil eden renkler ve amblemler görmek mümkün.Hatta Trabzon’un çoğu bölgesinden görünen büyük bir dağa Trabzonspor’un amblemi yapılmış ve kutsal bölge gibi sahip çıkılıyor.

   Gerçekten Trabzonlu olmanın hatta Karadenizli olmanın çok farklı bir duygu olduğuna inandım.Rize’ye gelince Trabzon’a göre daha düz alana kurulmuş bir bölge başka bir fark göremedim desem yeridir.Fakat Rize-Ayder yaylası o kadar farklı bir yer ki kesinlikle ama kesinlikle kelimelerle anlatılamaz.Hayatım da bu güne kadar gördüğüm en nadide yer olduğuna eminim.Tamamen turizme adanmış bir bölge.Ayder yolculuğumda yaşadığım bir olayı sizinle paylaşmak isterim;Ayder’e yolculuğumuz sırasında çok ani bir şekilde yağmur başladı sanki oluktan boşalıyordu çevremiz yeşilin her tonu olan dağlarla kaplıydı ve dağların arasıdan geçiyorduk.Belli bir süre daha yola devam ettiğimizde dağların üzerine çıktığımızı farkettim ve bir anda yağmurun kesildiğini gördüm,meğerse Ayder dağları yağmur bulutlarının üzerindeymiş ve o şiddetli yağmurun bulunduğu bölge yağmur bulutlarının tam altıymış.Ayder’e vardığımızda yaşadığım o heyecanı gerçekten anlatmak zor.Yemyeşil dağların üzerindesiniz ve dağların her yerinden küçük su yolları akıyor dağların bitiminde ki büyük dereye,ama çevrenizde ki dağların zirve kısmına baktığınızda sis bulutlarından başka görebileceğiniz tek şey yeşil ve tonları.




Eğer aşk denilen o heyecanı yaşadığınız bir kişi varsa hayatınızda gidebileceğiniz en romantik ve sevginizi en içten şekilde sunabileceğiniz bir bölge Ayder yaylası.

SAFRANBOLU;


   En önemli sanayi kentlerimizden Karabük’ün ilçesi olan Safranbolu tarihimizin yansıtıldığı muazzam kentlerimizden bir tanesi.   Eşsiz mimari yapılara sahip olan Safranbolu evleri, konakları, dar sokaklarıyla ve hanlarıyla meşhur olduğunu eminim herkes biliyordur. Fakat o mimarı konakları yakından görmek, incelemek ve tarihi yaşamak, hissetmek çok farklı bir duygu. Safranbolu eski ve yeni Safranbolu olarak ayrılmış durumda fakat tarihimizin bütün mimari güzellikleri eski Safranbolu’nun bulunduğu bölgededir. Özellikle eski çarşının bulunduğu kısımda Cinci han’ın(eski kervansaray) arkasında yer alan antikacılar, çarıkçılar ve hediyelik eşya satan esnafların olduğu alanda keşfettiğim boncuk cafe nefes kesiciydi. Canlı Türk halk müziği eşliğinde kendi yörelerine özgü odun ateşinde pişen ve yine o bölgeye özgü kahvenin sunumu(odun ateşinde pişen kahve cezvesi+boş kahve fincanı+su+ahududu şurubu+ahududu yaprakları) çok farklıydı. Hatta tepsinin bu şekilde siniye(kültüre özgü masa veya tepsi)gelmesi beni heyecanlandırdı diyebilirim. Sanırım kahvenin lezzetinden bahsetmeme gerek yoktur.Safranbolu o kadar çok güzellikleri olan bir yer ki inanın yazmakla bitmez. O yüzden eğer bir gün Safranbolu’ya yolunuz düşerse ki düşmeli Boncuk cafede Türk kahvesi içmeyi ve tarihi evlerini gezmeyi sakın unutmayın. Safranbolu resimleri için..http://ismaileroglu35.blogspot.com/p/gezmece_10.html

İsmail EROĞLU
(27-30.07.2012)